İstasyonda
bekleyen kalabalığın arasında yaşlı bir
kadın gördüm. Kadın elindeki bavulu sanki geçmişini taşırcasına sıkı sıkıya
tutuyordu.Birden bana doğru döndü , bu yaşlı kadını tanıyordum.Ama nerden
tanıdığımı bilmiyordum.O fark etmeden uzun bir süre onu izledim.Tedirgin
hareketgondaleri , etrafa ürkek bakışları onun farklı biri olduğunu ele
veriyordu.Tanrıdan onunla aynı vagonda yolculuk yapmayı diledim.Ancak onunla
konuşursam hatırlayacaktım nereden tanıdığımı.
Tamı tamına iki yıl
olmuştu…İstanbul’dan Ankara’ya uzaklaşarak unutmak için gelmiştim.Neydi
uzaklaştığım ?Gittiğim yere gelmemiş miydi ? Gelmişti.2 yıl önce sevdiğimi kaybettiğim şehre
dönüyordum.Ümit öldürüleli 2 yıl olmuştu.Ölümden öte katledilişti bu ama ölüm deniyordu.Onu unutmak ancak
uzaklaşarak olur sanmıştım.Unutamayınca tekrar geri dönüyordum.Trenimin kalkış
saati gelmişti.Gözlerim yaşlı kadını aradı ve o da İstanbul yolcusuydu.Bu olay
beni çok sevindirmiş ve onun olduğu taraflardan bir yere gidip
yerleşmiştim.Tren hareket edene kadar ve ettikten bir süre sonraya kadar
elimdeki kitabı okudum.
Okumamı bitiren cümle yaşlı kadından gelmişti ; “yemez
misin?”Gülümseyen suratıyla bana baktı ve teşekkür ederek bir parça almıştım
onun azığından. “Yolculuk nereye” dememle birlikte yüzü bir kez daha
aydınlanmıştı.Oğluna gidiyormuş , üç dört senedir de görmüyormuş.Gülümsemesinde
yine de bir burukluk vardı.Çok özlediğini söylerken hep gözleri
doluyordu.Elindeki bavulu ise onca lafıma rağmen elinden hiç bırakmadı.Hiç
sormuyordu , sadece anlatıyordu.Adını hiç söylemedi, hep “karam” diyordu.
“Karam”… “Az dur da sana fotoğrafını göstereyim.Bak bakalım yakışıklı mı
“karam” ?” dediğinde gülümseyerek bakmıştım.Cebinden çıkardığı fotoğrafı bana
gösterdi.Göz ucuyla bakarken birden fotoğrafı elime aldım ve “bu mu senin
oğlun” dedim. “Yakışıklı değil mi” dedi.Ben donup kalmıştım.Fotoğraftaki çocuk
Ümit’ti.Ben Ümit’in annesiyle yolculuk ediyordum.Bir yerden çıkartacağım
dediğim yer ise Ümit’in siyah cüzdanının resimlik bölümüydü.Zavallı kadın oğlunu görmeye gittiğini söylüyordu.
Bilmiyor muydu? “Geçen gün aradı.Karakoldaymış.Anne
gel beni al , sen gelmezsen çıkartmıyorlar dedi.Bende onu almaya
gidiyorum.Sakın yanlış anlama kızım, oğlum kötü bir şey yapmadı. “Polisler yanlışlıkla götürmüşler karakola”
dedi.Ümit ölmüştü , annesi yanımdaydı ve annesi Ümit’i almaya gidiyordu.Bir kaç
konuşmadan sonra gerçeği bildiğini düşündüm.Bir ara bana “sen kime gidiyorsun”
dedi. “Sevgilime” dedim.Oynadığı oyun bozulsun istemedim.O oğluna gidiyordu ve
oğlu benim sevgilimdi.Onun oğlu yaşıyordu o zaman benim sevgilim de yaşamalı
dedim.
Yol boyunca
o bana oğlunu ben ona sevgilimi anlattım.İkimizin de gözleri dolu
doluydu.Elinden bırakmadığı çantasından söz açıldı bir ara ve ona içinde ne
olduğunu sorduğumda ; “bomba olacak değil ya a kızım” demişti.Ümit gibiydi.Beni
o da böyle abartılı sözlerle geçiştirirdi.Üstelemedim.
Uyandığımızda
sabahın ışıkları camımızdan içeri girmiş ve bizi aydınlatıyordu. İstanbul’a
sonunda gelebilmiştik.Ondan ayrılmamanın yollarını ararken onun teklifiyle
dileğim oldu.Bana oğlunun kaldığı karakolun yerini bilmediğini elinde yazan
adrese nasıl gideceğini sormuştu.Onu oraya getirme teklifimi olumlu
karşılayınca beraber yol koyulduk.Yolda köylülerinin dediklerinden
bahsetti.Köylüler karakolda işkence olduğunu hele ki siyasi suçsa zor
çıkacağını söylemişler Zehra Teyzeye.Bana sordu , ne diyeceğimi şaşırdım ;
“Korkma sen , bir şey olmaz.Onlar eskidenmiş.Polisler artık eskisi gibi
davranmıyorlar , daha anlayışlılar.” Kendimin inanmadığı bu sözlerle Zehra
Teyzeyi inandırabileceğimi sandım. Bir buçuk saatlik yolculuktan sonra oraya
gelmiştik.O karanlık yer…Ümit’in ölü bedenini elimize tutuşturulduğu yer…Hesap
bile soramamıştık.
Kendini asmışmış…Yalan!Zehra Teyze’ye gözlerim dolu bir
şekilde “burası” diyebildim.Bana “buralarda bir tuvalet var mı , Ümit’im beni
böyle görmesin, elimi yüzümü yıkayayım.” dedi.İndiğimiz andan itibaren elimde
taşıdığım bavulunu da aldı ve gösterdiğim tuvalete girdi.Çıktığında bir
gülümseme çökmüştü ki yüzüne o an ben bile Ümit’le görüşebileceğini
sandım.Tekrar bavulunu taşımak için elime aldım.Bir öncekinden hafif gibi geldi
, aldırmadım. “Sen gidebilirsin kızım” dedi.Onu bekleyeceğimi söyledim.Onunla
aldığı cevaptan sonra konuşmak istiyordum. “Tamam” dedi ve girdi içeri.Ben
heyecanla bekliyordum.
Oğlunun ölüsünün çıktığı yere o gülerek giriyordu.İçeri
gireli iki dakika ancak olmuştu ki karakoldan bir patlama sesi yükseldi.Bina
neredeyse yerle bir olmuştu.Ortalığı kaplayan toz dumanının içinden kaçarak bir
sokak arasına girmiştim.Arkamı döndüğümde toz bulutu öylece duruyordu.Düşündüm
, o çantada bomba vardı.Annesi oğlunun intikamını almak istemişti.Bavul hala
elimdeydi.İçini açtım ve elbiselerin üstünde bir not vardı.Notta yazılanları
okumaya başladım ; “Oğlum kocan , ben annen olmak isterdim.Ama olmadı.Sana
düğününde beşi bir yerde takmayı da isterdim.O da olmadı.Sana verebileceğim ne
Ümit’im var , ne de beşi bir yerdem.Sana ancak oğlumun intikamını hediye
edebilirim…Seni oğlumun gönderdiği fotoğraflardan tanıyıp da seven Zehra
Annen…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder