30 Ocak 2013 Çarşamba

Feda...


 İstasyonda bekleyen kalabalığın arasında  yaşlı bir kadın gördüm. Kadın elindeki bavulu sanki geçmişini taşırcasına sıkı sıkıya tutuyordu.Birden bana doğru döndü , bu yaşlı kadını tanıyordum.Ama nerden tanıdığımı bilmiyordum.O fark etmeden uzun bir süre onu izledim.Tedirgin hareketgondaleri , etrafa ürkek bakışları onun farklı biri olduğunu ele veriyordu.Tanrıdan onunla aynı vagonda  yolculuk yapmayı diledim.Ancak onunla konuşursam hatırlayacaktım nereden tanıdığımı.

 Tamı tamına iki yıl olmuştu…İstanbul’dan Ankara’ya uzaklaşarak unutmak için gelmiştim.Neydi uzaklaştığım ?Gittiğim yere gelmemiş miydi ? Gelmişti.2 yıl önce sevdiğimi kaybettiğim şehre dönüyordum.Ümit öldürüleli 2 yıl olmuştu.Ölümden öte katledilişti bu ama ölüm deniyordu.Onu unutmak ancak uzaklaşarak olur sanmıştım.Unutamayınca tekrar geri dönüyordum.Trenimin kalkış saati gelmişti.Gözlerim yaşlı kadını aradı ve o da İstanbul yolcusuydu.Bu olay beni çok sevindirmiş ve onun olduğu taraflardan bir yere gidip yerleşmiştim.Tren hareket edene kadar ve ettikten bir süre sonraya kadar elimdeki kitabı okudum.

Okumamı bitiren cümle yaşlı kadından gelmişti ; “yemez misin?”Gülümseyen suratıyla bana baktı ve teşekkür ederek bir parça almıştım onun azığından. “Yolculuk nereye” dememle birlikte yüzü bir kez daha aydınlanmıştı.Oğluna gidiyormuş , üç dört senedir de görmüyormuş.Gülümsemesinde yine de bir burukluk vardı.Çok özlediğini söylerken hep gözleri doluyordu.Elindeki bavulu ise onca lafıma rağmen elinden hiç bırakmadı.Hiç sormuyordu , sadece anlatıyordu.Adını hiç söylemedi, hep “karam” diyordu. “Karam”… “Az dur da sana fotoğrafını göstereyim.Bak bakalım yakışıklı mı “karam” ?” dediğinde gülümseyerek bakmıştım.Cebinden çıkardığı fotoğrafı bana gösterdi.Göz ucuyla bakarken birden fotoğrafı elime aldım ve “bu mu senin oğlun” dedim. “Yakışıklı değil mi” dedi.Ben donup kalmıştım.Fotoğraftaki çocuk Ümit’ti.Ben Ümit’in annesiyle yolculuk ediyordum.Bir yerden çıkartacağım dediğim yer ise Ümit’in siyah cüzdanının resimlik bölümüydü.Zavallı kadın oğlunu görmeye gittiğini söylüyordu.

Bilmiyor muydu? “Geçen gün aradı.Karakoldaymış.Anne gel beni al , sen gelmezsen çıkartmıyorlar dedi.Bende onu almaya gidiyorum.Sakın yanlış anlama kızım, oğlum kötü bir şey yapmadı. Polisler yanlışlıkla götürmüşler karakola” dedi.Ümit ölmüştü , annesi yanımdaydı ve annesi Ümit’i almaya gidiyordu.Bir kaç konuşmadan sonra gerçeği bildiğini düşündüm.Bir ara bana “sen kime gidiyorsun” dedi. “Sevgilime” dedim.Oynadığı oyun bozulsun istemedim.O oğluna gidiyordu ve oğlu benim sevgilimdi.Onun oğlu yaşıyordu o zaman benim sevgilim de yaşamalı dedim.

Yol boyunca o bana oğlunu ben ona sevgilimi anlattım.İkimizin de gözleri dolu doluydu.Elinden bırakmadığı çantasından söz açıldı bir ara ve ona içinde ne olduğunu sorduğumda ; “bomba olacak değil ya a kızım” demişti.Ümit gibiydi.Beni o da böyle abartılı sözlerle geçiştirirdi.Üstelemedim.
           
 Uyandığımızda sabahın ışıkları camımızdan içeri girmiş ve bizi aydınlatıyordu. İstanbul’a sonunda gelebilmiştik.Ondan ayrılmamanın yollarını ararken onun teklifiyle dileğim oldu.Bana oğlunun kaldığı karakolun yerini bilmediğini elinde yazan adrese nasıl gideceğini sormuştu.Onu oraya getirme teklifimi olumlu karşılayınca beraber yol koyulduk.Yolda köylülerinin dediklerinden bahsetti.Köylüler karakolda işkence olduğunu hele ki siyasi suçsa zor çıkacağını söylemişler Zehra Teyzeye.Bana sordu , ne diyeceğimi şaşırdım ; “Korkma sen , bir şey olmaz.Onlar eskidenmiş.Polisler artık eskisi gibi davranmıyorlar , daha anlayışlılar.” Kendimin inanmadığı bu sözlerle Zehra Teyzeyi inandırabileceğimi sandım. Bir buçuk saatlik yolculuktan sonra oraya gelmiştik.O karanlık yer…Ümit’in ölü bedenini elimize tutuşturulduğu yer…Hesap bile soramamıştık.

Kendini asmışmış…Yalan!Zehra Teyze’ye gözlerim dolu bir şekilde “burası” diyebildim.Bana “buralarda bir tuvalet var mı , Ümit’im beni böyle görmesin, elimi yüzümü yıkayayım.” dedi.İndiğimiz andan itibaren elimde taşıdığım bavulunu da aldı ve gösterdiğim tuvalete girdi.Çıktığında bir gülümseme çökmüştü ki yüzüne o an ben bile Ümit’le görüşebileceğini sandım.Tekrar bavulunu taşımak için elime aldım.Bir öncekinden hafif gibi geldi , aldırmadım. “Sen gidebilirsin kızım” dedi.Onu bekleyeceğimi söyledim.Onunla aldığı cevaptan sonra konuşmak istiyordum. “Tamam” dedi ve girdi içeri.Ben heyecanla bekliyordum.

Oğlunun ölüsünün çıktığı yere o gülerek giriyordu.İçeri gireli iki dakika ancak olmuştu ki karakoldan bir patlama sesi yükseldi.Bina neredeyse yerle bir olmuştu.Ortalığı kaplayan toz dumanının içinden kaçarak bir sokak arasına girmiştim.Arkamı döndüğümde toz bulutu öylece duruyordu.Düşündüm , o çantada bomba vardı.Annesi oğlunun intikamını almak istemişti.Bavul hala elimdeydi.İçini açtım ve elbiselerin üstünde bir not vardı.Notta yazılanları okumaya başladım ; “Oğlum kocan , ben annen olmak isterdim.Ama olmadı.Sana düğününde beşi bir yerde takmayı da isterdim.O da olmadı.Sana verebileceğim ne Ümit’im var , ne de beşi bir yerdem.Sana ancak oğlumun intikamını hediye edebilirim…Seni oğlumun gönderdiği fotoğraflardan tanıyıp da seven Zehra Annen…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder